İZMİR İLİMİZİN EFES ANTIK KENTI

ANA SAYFA İZMİR EFES-ANTIK-KENTI

VEDİUS GYMNAZYUMU

Şehrin sur duvarlarının hemen yakınında bulunan ve 135 × 85 m. büyüklüğündeki Vedius Gymnasionu, çoğunluk Ephesos tipi gymnasion yapılarında olduğu gibi bir hamam-gymnasion yapılar bütünüdür. M. Claudius P. Vedius Antoninus Phaedrus Sabinianus ve eşi Flavia Papiane tarafından bağışlanan yapı M.S. 147 ve 149 yılları arasında hizmete açılmış ve M.S. 5. yüzyılın başında bir değişiklik geçirdikten sonra aynı yüzyılın sonuna kadar kullanılmaya devam etmiştir. M.S. 6. yüzyılda büyük bir yangın sonrasında yapı tahrip olmuştur

STADYUM

Stadyum, Panayır Dağı’nın eteklerindeki tepeliklerde bir çukurlukta bulunmaktadır. Helenistik dönemde yalnızca güneyinde oturma basamakları varken, İmparator Neron (M.S. 54–68) döneminde anıtsal yapı özel bağışlarla genişletilmiştir: Kuzeydeki tonozlu temel ile bunun üzerinde yer alan sıralar yapıyı tamamlamaktadır. Koşu alanının doğusunda bulunan yaklaşık 50 × 40 m. büyüklüğünde bir arena gladyatör dövüşlerine hizmet etmekteydi. M.S. 5. yüzyılda kuzey tonozların batı ucuna bir kilise inşaa edilmiştir.

MERYEM KİLİSESİ (KONSÜL KİLİSESİ)

Kentin 145 × 30 m. büyüklüğündeki üç nefli piskoposluk kilisesi Olympieion Mahallesi‘nin güney stoasına inşaa edilmiştir. Bu bazilika M.S. 431’de burada toplanan III. Ekümenik Konseyi (tanrıyı doğuran kadın Meryem) ile ünlüdür. Kilise Geç Bizans dönemine kadar pekçok değişikliğe uğramıştır. En geç M.S. 7. yüzyılda Aziz Yuhanna (St. Jean) Bazilikası piskoposluk makamı olmuş, Meryem Kilisesi ise Orta Çağ‘ın ilerleyen dönemlerinde dahi mezarlık olarak kullanılmıştır.

DEVLET AGORASI

Olasılıkla M.Ö. 1. yüzyılda şehrin her iki yanındaki dağların bel verdiği yere yapılan yatırım, M.S. 1. yüzyılın başında 160 × 58 m‘lik bir alanı kapsamaktaydı. Bu mekanın üç yanı sütunlu galerilerle çevrilmiştir. Mekanın batısı sayısız anıtın sırayla yaslandığı kesme taştan bir duvarla sınırlanmıştır. Etrafındaki diğer yapılarla birlikte Devlet Agorası, en geç İmparator Augustus (M.Ö. 27 – M.S. 14) döneminden beri şehrin politik merkezini oluşturmuştur.

DOMİTİAN TAPINAĞI

Tapınak ve sunak imparator kültüne hizmet etmekte ve İmparator Domitianus’a (M.S. 81–96) adanmışken, ölümünden sonra ve imparatorun anısının lanetlenmesiyle (damnatio memoriae) Flaviuslar ailesine adanmıştır. Altı basamaklı bir altyapının (24 × 34 m) üzerine kurulmuş olan tapınak 8 × 13’lük sütunları ile heybetli destek yapılarının yardımıyla bir terasın üzerinde durmaktaydı. Hristiyanlığın zaferiyle bina temel taşlarına dek sökülerek günümüzde neredeyse tamamıyla yok olmuştur.

MEMMİUS ANITI

Memmius Anıtı, M.S. 50 ve 30 yılları arasında özellikle göze çarpan bir yere inşaa edilmiştir: Romalı Diktatör Sulla’nın torunlarından biri olan Gaius Memmius için bir onur anıtıdır. Kule biçimli konik bir dam öngören, üst katın sütunları arasında onurlandırılan kişinin faziletleri tasvir edilmekteydi. Günümüzde bir rekonstrüksiyon yerine kübizmi andıran modern bir mimari kolaj mevcuttur.

TRAİAN ÇEŞMESİ

Çeşme yapısı Tiberius Claudius Aristion ve eşi tarafından M.S. 102 ve 114 yılları arasında Ephesoslu Artemis ile İmparator Traianus (M.S. 98–117) onuruna yaptırılmıştır. Günümüzde mimari bir ayağa kaldırma denemesi yapılmıştır; yapının özgün yüksekliği 9,5 m‘dir. İki katlı bir cephe çeşmenin üç tarafını çevirmekte, suyun döküldüğü yerin üzerinde ortada, ayaklarının altında yerküresi, Traianus’un heykelinin kaidesi görülmektedir.

HADRİAN TAPINAĞI

P. Vedius Antoninus Sabinus tarafından bağışlanan bu küçük tapınak benzeri anıt, mimari bir yazıta göre İmparator Hadrianus’u (M.S. 117–138) onurlandırmaktadır. Kült odasının önünde bulunan sütun düzeneği Suriye tipi denilen türde bir alınlık taşımaktadır. Kapı lentosunun üzerinde Efes kentinin kuruluş efsanesine gönderme yapan kabartmalar Geç Antik Çağ’a ait bir tadilata aittir. M.S. 300 civarında buraya İmparatorlar Diokletianus, Constantius, Maksimianus ve I. Theodosius’un heykelleri dikilmiş, bunların yazıtlı kaideleri günümüze ulaşmıştır.

YAMAÇEVLER 2

Bülbül Dağı’nın kuzey yamacında tespit edilen yerleşim izleri, mezarlık olarak kullanılmış olan bu alanda Arkaik Çağa (M.Ö. 7./6. yüzyıl) kadar uzanmaktadır. Hellenistik dönemde (yaklaşık M.Ö. 200) yamaç pekçok terasla donatılarak sonrasında ufak bölmeli ve plansız bir yapıyı barındırmıştır.

Yamaç Ev 2 günümüzde yaklaşık 4.000 m² lik büyük bir ada insula (pekçok kişiye kiralanan bir ev) olarak tanımlanabilir: Üç teras üzerinde herbirinin girişi ayrı olan altı farklı oturma birimi bulunmaktadır. Adanın her iki yanında 27.5 m.lik bir seviye farkını telafi eden iki tane sokak vardır. Yamaç Ev 2’nin kuzey cephesi Kuretler Caddesi üzerinde bir sıra taberna (dükkan) ile sınırlanmakta, Ephesos şehrinin ızgara planını takip eden Yamaç Ev Caddesi de güney sınırı oluşturmaktadır.

Erken Roma İmparatorluk döneminde (M.S. 20 civarı) inşaa edilmiş olan oturma birimleri çok katlı, sıra sütunlarla çevrili (peristil), etrafında oturma ve ev idaresi ile ilgili çalışma mekanlarının gruplandığı birer merkezi avlu ile karakterize edilmiştir. Su ihtiyacı ve gideri kuyularla sağlandığı gibi, pekçok kola ayrılan bir kanal sistemi de mevcuttu. Evin resmi kabul salon veya odaları zengin süslemelerle donatılmışken, mutfak ve tuvalet gibi, evin çalışma ve kullanıma yönelik kısımları daha basittir. Özellikle günümüze ulaşmayan üst katların lüks içinde olduğunu tasavvur etmek gerekir; kaldı ki bu üst kat odaları ziyaret ve ziyafet amacıyla kullanılmaktaydı.

Pekçok ufak tefek ve tek tek tadilatın yanı sıra Yamaç Ev 2’yi tümden etkileyen toplamda dört ya da beş tane yapı evresi saptanabilmiştir. Bu yeniden şekillendirmelerde orta terastan iki adet oturma birimi yaratılmış, bunun da ötesinde Oturma Birimi 4’ün toplam alanını hayli küçülten bir de kent sarayı inşaa edilmiştir.

M.S. 3. yüzyılda ardarda meydana gelen depremler sonucunda Ephesos’un şehir merkezinde barınmak imkansızlaşır. Bu öngörülemeyen doğal afet sonucunda Tahribat tabakalarında evlere ait her tür eşya kısmen de olsa korunagelmiştir.

Geç Antik Çağda harabe acil ihtiyaçlara cevap verecek şekilde uyarlanarak kullanılmış, ancak M.S. 5. yüzyıl süresince birtakım mimari önlemler alındığı görülmektedir. Alanın tamamiyle yeniden düzenlenmesi ise ancak M.S. 7. yüzyılın başında gerçekleşmiş, Roma dönemi evlerinin üzerinde değirmenler, nalbantlar ve çömlekçilerin olduğu bir erken Bizans dönemi el sanatları mahallesi kurulmuştur.

OKTAGON

9 m. uzunluğundaki kare kaide, mermer bir lahitle gömülmüş genç bir kadın içeren mezar odasına sahiptir. Kaidenin üzerinde sekiz köşeli, basamaklı bir altyapı ile Korinth düzeninde etrafı sütunlarla çevrili bir cellası bulunan sekizgen bir yapı bulunmaktaydı. Piramidal basamaklı çatıyı bir küre taçlandırmaktaydı. Buraya gömülen kişi büyük bir olasılıkla Kleopatra’nın Ephesos’da öldürülen en genç kızkardeşi IV. Arsinoë idi. Mimari bezemeler yapıyı İmparator Augustus (M.Ö. 27 – M.S. 14) dönemine tarihlemektedir.

TETRAGONOS AGORA – TİCARİ PAZARYERİ

Ticari pazar yeri (agora) M.Ö. 3. yüzyılda çoktan kurulmuştu. Görünen şekli, İmparator Augustus (M.Ö. 27 – M.S. 14) döneminde bir genişleme ile kuzeyde, batıda ve güneyde olmak üzere üç büyük kapısı olan kare biçiminde bir yapı grubu (uzunluğu 154 m.), merkezi bir avlu (uzunluğu 112 m.) ve bu avlunun dört tarafını çevreleyen iki nefli, iki katlı stoalarda iş yerleri ve idari ofislere kavuştuğu zamana kadar geri gitmektedir.

Doğuda, Mermer Cadde’de İmparator Neron (M.S. 54–68) döneminde agoranın üst katında, muthemelen mahkeme binası olarak hizmet veren Dor üslubunda iki nefli bir bazilika inşaa edilmiştir. Şiddetli bir depremin ardından M.S. 4. yüzyılın sonunda temellerin üzerinde agoranın ana yapısının neredeyse bütün parçaları ve tüm Ephesos’tan mimari elemanların da kullanılmasıyla tamamiyle yeni bir bina inşaa edilmiştir. M.S. 6. yüzyılda kuzey galerideki odaların yerine, bunların arkasında yer alan, suni bir tepeciğe karşı büyük bir istinat duvarı yapılmıştır (günümüzde jandarma kışlasının merkezi).

CELSUS KİTAPLIĞI

Efes‘in hiç şüphesiz en tanınmış anıtı olan Celsus Kütüphanesi, M.S. 100 ile 110 yılları arasında Gaius İulius Aquila tarafından babası Senatör Tiberius İulius Celsus Polemaeanus için yaptırılmıştır. Kütüphane esasında ölen şahsın mezar odasının üzerine inşaa edilmiş bir heroon (kahramanlık anıtı) olarak anlaşılmalıdır.

Dokuz basamaklı, iki yanında heykel kaideleri bulunan bir merdivenle çıkılan ön holden asıl kütüphane odasına erişmek mümkündü. Gösterişli cephenin aedikulalı mimarisi, her ne kadar zemin ve duvarlar mermerle kaplanmış olsa da binanın iç kısmında kullanılan tuğla yapı tekniğine zıttır. M.S. 270 civarında bir depremle kütüphane yıkılmış ve sonrasında yeniden inşaa edilmemiştir. Geç Antik Çağda gösterişli ön cephenin kalıntıları bir cadde çeşmesinin arka duvarı olarak kullanılmıştır. Yapının restorasyonu 1970–1978 yıllarında A. Kallinger-Prskawetz’in mali yardımı ile gerçekleştirilmiştir.

BÜYÜK TİYATRODA GERÇEKLEŞTİRİLEN KONSERLER VE GÖSTERİLER

Büyük Tiyatro, Helenistik dönemde inşaa edilmiş öncül bir yapıya (M.Ö. 3.–1. yüzyıl) kadar geri gitmektedir. Roma döneminde yapı Domitianus (M.S. 81–96) ile Traianus (M.S. 98–117) zamanında kapsamlı bir yenileme sırasında ilk önce iki katlı, sonraları üç katlı gösterişli bir cepheye kavuşmuştur. Yapı tiyatro gösterilerinin yanısıra toplantılara da hizmet etmekteydi; İmparatorluk çağının ilerleyen dönemlerinde gladyatörler arenası olarak kullanıldığı da kanıtlanmıştır. Yapı M.S. 7. yüzyıldan hemen önce Bizans sur duvarlarına bağlanmıştır.

ARKADİANE (LİMAN) CADDESİ

Büyük Tiyatro, Helenistik dönemde inşaa edilmiş öncül bir yapıya (M.Ö. 3.–1. yüzyıl) kadar geri gitmektedir. Roma döneminde yapı Domitianus (M.S. 81–96) ile Traianus (M.S. 98–117) zamanında kapsamlı bir yenileme sırasında ilk önce iki katlı, sonraları üç katlı gösterişli bir cepheye kavuşmuştur. 

Yapı tiyatro gösterilerinin yanısıra toplantılara da hizmet etmekteydi; İmparatorluk çağının ilerleyen dönemlerinde gladyatörler arenası olarak kullanıldığı da kanıtlanmıştır. Yapı M.S. 7. yüzyıldan hemen önce Bizans sur duvarlarına bağlanmıştır.

ARTEMİS TAPINAĞI

Ephesoslu Artemis’in Kutsal Tapınağı 1869’da J.T. Wood tarafından keşfedildi. Bunu 1904/05 yıllarında British Museum tarafından yürütülen kazılar (D.G. Hogarth – A. Henderson) ile 1965’ten itibaren A. Bammer yönetimindeki Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün (ÖAI) avlu sunağı ve en eski kutsal yapıyı keşfi izledi.

En eski buluntular Geç Tunç Çağı‘na aittir; en geç Demir Çağı‘nın başından (M.Ö. 11. yüzyılın sonu) itibaren bölge bu inanca hizmet etmektedir. Kutsal yapının merkezinde batı doğrultulu, etrafı sütunlu galerilerle çevrelenmiş, birden çok yapı evresini tanımladığımız bir tapınak (peripteros) inşaa edilmiştir; bunların ardından mermerden çift peristasisli (dipteroi) iki adet peripteros tapınak inşaa edilmiştir. Bu peripteros düzenekli tapınakların en eskisi (günümüzde görülmemektedir) Arkaik Çağ‘da ayakta olup 13,5 × 8,5 m ebatlarındaydı. Taştan duvarları ve 4 × 8 düzeneğinde taş kaidelerin üzerinde duran ahşaptan sütunları bulunmaktaydı. İç kısımda altı sütunla çevrelenmiş dikdörtgen biçiminde bir baldakenin üzerinde ahşaptan bir kült heykeli durmaktaydı. M.Ö. 560’tan önce Lydialı Kral Kroisos’un da kısmen finanse ettiği mermerden birinci dipterosun inşaasına başlanmıştır. Yapının eni ancak 60 m, uzunluğu ise 100 m‘den fazladır. Özgün haliyle, pekçoğu kabartmalarla bezeli 106 adet sütunu vardır. Duvarlar, daha eski bir peripterosu ve bunun doğu yarısında kült heykelini barındırmak amacıyla tapınakvari bir yapının temelinin kullanıldığı alanı çevreleyen üstü açık bir avluyu kuşatmaktadır. Yalnızca sütunlu hol üzerinde çatı kornişi (geison) figürlü bir frizle bezeli bir dam bulunmaktaydı.

Arkaik tapınak M.Ö. 356’da Herostratos’un çıkardığı yangına kurban gitmiştir. Hemen başlatılan yeni inşaatta bir önceki yapının figürlü simasına kadar başlıca yapı öğeleri tekrar edilmiştir. Büyük bir olasılıkla 18,40 m. yükseklikte 127 sütunu vardı ve yüksek bir basamaklı temelin üzerinde (bir önceki yapının seviyesinden 2,70 m. daha yüksekte) durmaktaydı. İç kısımda bir merdiven bir önceki yapının seviyesine inilmesini sağlamaktaydı.

1973’te mimari bir deneme olarak çeşitli sütunların tamburları kullanılarak bir sütun dikilmiştir. 4. yüzyıla ait özgün bir kaidenin üzerinde durmakta, onun altında ise 6. yüzyıla ait bir parça yer almaktadır. Özgün sütunlar yaklaşık 4 m. kadar daha uzundurlar. 4. yüzyıla ait tapınak platFormunun temelinde Arkaik bir plinthosun üzerinde yer alan bir sütunun temel kalıntısı bir başka mimari deneme için işaretlenmiştir. Arkaik tapınağın diğer gözle görülür kalıntıları batı yanda daha sonra üzeri kaplanmış güney yönlü çıkıntı yapan kısa bir duvar, bir avlu duvarının bölümleri ve bunun güney tarafında yatan bir kilise sütunudur.